Wednesday, November 30, 2011

TİYATROMUZ



Geçen gün katıldığım toplantının konusu hoş ve düşündürücüydü. Günümüz dialoglarının tekdüzeliğinden bahsediliyordu. Eskilerin konuşmalarını hikayelerle, manilerle, dizelerle süslediklerinden, verilmek istenen mesajın yerine dolaylı ancak etkili ulaşmasıydı konu. Şimdi ile kıyaslanınca -meli, -malıların getirdiği diktelerin yada fazla töleransın özellikle çocuklara anlatımlarda etkisizliği tartışılıyordu. Düşününce konuşulanların haklılık payı da azımsanamazdı.

Bizim neslin yaşanmışlıkları büyükanne ve babalarımızınki kadar zengin değil.  Dağarcığımızdaki hikaye ve beyitler de onlarınki ile yarışamaz. O zaman? Biz anlatımlarımızı nasıl zenginleştirebiliriz diye düşünürken etkisini önemsediğim drama fikri bana çok cazip geldi.  Nezamandır "Bundan ne hoş bir sahne olur" diyerek muhafaza ettiğim küçük,  güzel kutu bana bu konuda yardımcı olabilirdi. 

Sonunda vakit bulup elimizde ne malzememiz varsa kullanarak kendi emeğimiz minik, sevimli bir sahne hazırladık kızlarla. Hazırlığın başında isteksizlikler vardı. Şekil ve renkler ortaya çıkmaya başlayınca, isteksizliğin yerini gayret ve heves almıştı. Hele bir de bu sahnede oynatılacak kahramanlarımız çizilip, senaryolar tasarlanırken, tiyatro sahnesi sadece benim hayalim olmaktan çıkmış herbiri bu hayali sahiplenmişti.

Bir yandan mimari! kısmıyla uğraşırken işin, diğer yandan da senaryolarımızı üretiyorduk. Her senaryoda olduğu gibi bizimkinde de iyiler-kötüler, gençler-yaşlılar vs. vardı. Birinci sınıfa giden kızım sahnenin hazırlığından sonra karakterlerimizi hazırlamaya başlamış, çizdiği yaşlıların yüzlerindeki çizgileri bile ihmal etmemişti:) Sonunda hepsi pipetlere yerleşmiş, oyun sıralarını bekliyorlardı.

İplerle sarkıttığımız pamuk bulutlarımız ve tebessümü yüzünde güneşimiz huzurlu havada dramalarımızı gerçekleştirmek için sahnede hazırlardı.

"Gönül ne kahve ister ne kahvehane, gönül sohbet ister kahve bahane" düsturunca bizim öyle büyük bir sahneye, çeşitli dekorlara da ihtiyacımız yoktu. Biz biran önce zorla! seyre çağırdığımız ev halkı izleyicilerimize oyunlarımızı sergilemek istiyorduk:) Ablamız oyuncularımızın çizimlerinde yardımlarda bulunsa da oyunumuza katılma konusunda pek de hevesli görünmüyordu. Olsun şimdilik izleyici olarak katılması  da bizim için yeterli idi.

Tiyatromuz başlamıştı. İzleyicilerimiz doğru mesajlarda alkışlarla oyunumuza destek veriyor, hoşlanmadıkları karakterleri ayıplamaktan çekinmiyorlardı:( Sonunda aldığımız alkışlar ise cabası:)

Tiyatromuzda kimi zaman yaşlılara yardım ediyor, kimi zaman  sinsi ve art niyetlilerle başa çıkmaya çalışıyor, kimi zaman girişkenligimizin neticelerine ulaşıyorduk. Çalışkan oluyor, tembel oluyor, anne, çocuk, kardeş  oluyor.., Kısaca hayattan kimliklere bürünüyor, doğrumuzu, yanlışımızı görüyorduk. Bir arada eğlenirken dikte edilmeden öğreniyorduk. 

Televizyon izlemeyen bir aile olarak haftanın belli günü seçerek izlediğimiz cd'lerimize de başka bir alternatif oldu tiyatromuz. Kötü rolde olmak hep bana düşse de:( bu tiyatronun oyuncusu olmayı ben sevdim. 

Kahramanlarınızın yardımı ile erdemleri sunarken tiyatronuzda sizin  rolünüz hangisi olacak?




No comments:

Post a Comment