Tuesday, June 14, 2011

BİZ KİMDENİZ!



İnsan evinde otururken herkesi evinde zannediyor, dışarı çıkınca da tam tersi. Bugün dışarı çıkmam gerekti ve hiç yapmadığım bir programım oldu. Tabii herkes dışardaydı!

Üsküdar'dan vapurla Karaköy'e geçtim! Bu pek yaptıgım birşey degildi, daha çok bildigim yakın çevrelerde bulundugumdan kendimi muzaffer bir kumandan gibi görüyordum!:)

Diğer taraftan güzelim, cânım şehrimi doya doya gezen turistlere özenmeden de edemedim. Sahip olmanın verdigi rehavetten mi (belki), kıymetini anlamamaktan mı (ki öyle degil) bilinmez bu değerli şehir hakettigi ilgiyi görmemişti. Aslında O'na gösterilen ilgi kendimize yapılan iyilikti.

Üsküdar'da iskeleye yanaşmaya başlarken kuvvetle bastıran yağmur, yeni yürümeye başlayan çocugun etrafındaki keşiflerden duydugu zevki aldığımı farketse gerek, yerini güneşe bıraktı rahat edeyim diye.

Karaköy'de inip önce Namlı'nın iç ve iştah açan mekanında lezzetle yemeğimizi yedik. Sonra başka şubesinin olmama gururunu yaşayan Güllüoglu'ndan baklavalarımızı aldık.

Mısır Çarşısı'nın yolunu tutarken yanımızdan yukarı salınan balıklar hallerinden hiç memnun görünmüyorlar, çırpınıyorlardı:) Derken restorantların çalışanlarının pekçok yabancı dildeki hakimiyetleri beni epey şaşırttı. Geçen turistleri ayak üstü tutuyor, sohbete başlıyor, tebessüm ettirerek ve mutlaka kartvizitlerini sıkıştıracak uğurluyorlardı. Yabancı dildeki profesyonellikleri ve girişimci hallerine şaşırmam üzerine bu seyahatimde bana eşlik eden rehberim 'Emel Hanım eğer böyle olmazlarsa aç kalırlar' diyordu.

Yola devam ederken bir sahneye rastladım ki işte bu satırları asıl onun için yazıyorum. En fazla 13 yaşlarında bir cocuk yukarı çıkan merdivenlerde başını duvara dayamış, güçsüz oturuyordu. Aslında çocuk demek istemiyorum çünkü onların şimdiki zamanda isimleri ergen, ama o ergenligin şaşalı triplerini yaşayacak, düşünecek durumda degil. Derinden gelen bir öksürük, bakışları yerde, kimbilir aklı nerelerde. Yanında 5, 10 tane mendil ama onları bile satacak güçte degil. Karşıdan gördügüm bu manzara karşısında epeyce merdiverlerden çıkamadım. Ne yapmak lazımdı? Verecegim miktar ne olabilirdi, verdigimi gerçekten o mu alacaktı yoksa elinden mi alacaklardı? Elimdeki baklavayı versem 'Ekmek bulamıyorlarsa pasta yesinler' diyenler gibi mi olacaktım? Bu soruları şimşek hızıyla aklımdan geçirirken verdigim miktara ve yüzüme bile bakmadan kendine uzatılanı kahredercesine aldı, binbir düşüncesinin içinde yine kayboldu.

Merdivenleri çıkıyordum ama ben de düşüncelerimden ayrılamıyordum. 'Komşusu açken tok yatan bizden değildir.' diyordu kainatın sultanı. Peki aç ve açık yatanlar varken biz kimdeniz?...

1 comment:

  1. Pulitzer ödülüne aday olabilecek bir fotograf. Çok anlamlı. Düşünceye sevk ediyor insanı.

    ReplyDelete