Saturday, June 18, 2011

SADECE BİR GÜN MÜ?

Birçok özel gün günümüzde daha da coşkuyla kutlanmaya başladı. Çok keyifli zamanlar bu hatırlanmalar, bir itirazım yok, üstelik memnuniyetle:) Ancak yine de içselleştiremedigim bir durum bu.

Özellikle bizim inancımızda ve toplumumuzda insana, hele de anne babaya hürmet sadece bir güne sığdırılmayacak kadar önemsenir ve vurgulu iken. Belki ticareti canlandırmasına paralel değişen hayat şartları, yogun tempolar, yaşadığımız mimari ve benzeri sebepler, bizlere de bu günlerin anlamlı olmasını önemli ve gerekli kılacaktır kimbilir?

Bugüne binaen Senai Demirci'den alıntıladıgım İki Deniz hikayesini, sahip oldukları tüm deger ve imkanları evlatlarına aktaran fedakar babalar için yazdım. Hergünlerinin babalar günü coşkusunda geçmesi temennisiyle...Hikayemiz;

Filistinde iki deniz varmış. Suları masmavi ve tertemiz olan bu denizlerden birinde balıklar yaşarmış. Hemen yanıbaşındaki diğer denizin suyu ise kirli renkliymiş. İçinde balıklar olmadıgı gibi kenarında bile insanlar dolaşmazlarmış.

Bu iki denize aynı nehrin suları akarmış. Nehrin daglardan getirdiği temiz sular birinci denizin suyunu tazeler, rengini mavileştirirmiş. Nehir ikinci denize de aynı suları getirdiği halde burda su kirli kalırmış. Öyle ki bu denize 'Ölü Deniz' denir olmuş.

Bu iki denizin birbirinden farkı neymiş biliyor musunuz? Mavi olan deniz, nehrin getirdiği suları başka denizlere taşırmış. Yani aldığı kadar verirmiş de. Ölü deniz ise aldığını kendinde saklar, bir damla suyu bile başkasına vermezmiş. Aldığını veren deniz mavi ve canlıymış. Aldığını saklayan deniz ise kirli ve ölüymüş.

'İşte böyle!' dedi babam, 'Vermek insanı yaşatır, saklamak ve biriktirmek öldürür.' Sonra haritayı açtık ve bu iki denizi bulduk. Gerçekten birincisinin adı Galile, ikincisinin adı ise Ölü Deniz'di.

No comments:

Post a Comment